21 Mart 2018
21 Mart 2018
Bir tarihtir Çanakkale. Binlerce kahramanın her bir satırını kanlarıyla yazdığı. Dillerden düşmeyecek bir destandır Çanakkale. Nesiller boyu unutulmayacak fedakarlıkların yapıldığı, gencecik fidanların toprağa karıştığı. Bu vatanın kalbidir Çanakkale. Annelerin evlatlarını kınalar yakarak cepheye yolladığı, kana bulanmış toprakların koca bir nesle mezar olduğu. Mehmet Akif’in de dediği gibi “ Bir hilal uğruna güneşlerin battığı” yerdir Çanakkale.
Metrekare başına 6000 merminin düştüğü, 250 bin askerin şehit olduğu bir savaştı bu. Kurşunu kalmayınca düşman üzerine taş ile yürüyen kahramanların olduğu, tarihin akışının dökülen kanlarla yerle bir olduğu.
Eski Dünya Yeni Dünya, bütün akvam-ı beşer. / Kaynıyor kum gibi ,tufan gibi mahşer mahşer.
Öyle bir cephe düşünün ki siperler arası 8-10 metre. Kimsenin kurtulma şansı yok. İkinci siperdeki askerler şehit olanları görüyor, aynı kaderi paylaşacağını biliyor ve göz göre göre ölüme yürüyor. Kimileri Kuran-ı Kerim okuyor, okuma bilmeyenler ise Kelime i Şehadet getiriyor.
1.Dünya Savaşı’nın bütün cephelerine bedel bir cepheydi bu. İngilizlerin 200 yıl sonra ilk defa mağlup olduğu.
Ey bu topraklar için toprağa düşmüş asker! / Gökten ecdad inerek öpse o pak alnı değer.
Bu savaşta yorulan sadece askerler değildi. Doktorların fedakarlıkları unutulacak gibi değildi. Savaş sırasında ümitsiz vakalarla hiç ilgilenilmemiş, kurtulma şansı olanlara öncelik verilmiştir. Bir Türk doktorun önüne kendi oğlu getirildiğinde “ Kurtulma şansı yok.” diyerek diğer hastayı istemiş ve oğlunun mezarına ancak bir gün sonra gidebilmiştir.
Ulusları birleştirmiş bir cepheydi bu, küçücük bir yarım adanın nice evlada mezar olduğu.
Çehreler başka, lisanlar, deriler rengarenk; / Sade bir hadise ortada vahşetler denk.
Yabancı teğmenlerden biri anlatıyor. “Gözlerimizin önündeki manzarayı anlatmak olanaksızdı. Filikalar hemen hemen birbirine yanaşmış olarak kıyıya kadar uzanıyordu ve içleri parçalanmış cesetlerle doluydu. Sonuncu filika ile kıyı arasında cesetlerden bir iskele vardı. Ölülere basmadan kıyıya çıkmam mümkün değildi ve koyun suları kandan kıpkırmızı kesilmişti.”
Satırlara sığmayacak bir destandı Çanakkale. Liselerin şehit olan öğrencileri sebebiyle mezun veremediği, tüm Anadolu’nun seferber olduğu. Mehmet Çavuş’un, Seyit Onbaşı’nın, Yahya Çavuş’un, isimsiz kadın kahramanların kanlarıyla yazdığı.
Büyük Usta “Gömelim gel seni tarihe desem sığmazsın.” demiş. Ben de nesillerden beridir kanımıza işlemiş bu ruhu dile getiren bir diğer satırıyla bitirmek isterim yazımı.
Asım’ın nesli.. diyordum ya.. nesilmiş
Yorum Bırak
Kadın ki ateş hattında Mehmetçiğe cephane yolu oldu. Kadın ki kendi karnı doymadan askerleri doyurdu, genç yaşlı demeden kağnıları koştu. Kadın ki milletin kurtuluşu uğruna canından çok sevdiği evladından oldu, kendi canını ortaya koydu, bile bile ateşe koştu. Ve bunları yaparken ne kanun önünde ne sosyal hayatta hiçbir hakkı yoktu. Bir gün bir adam çıkageldi, “Dünyada hiçbir milletin kadını ‘Ben Anadolu Kadınından fazla çalıştım, milletimi kurtuluşa ve zafere götürmekte Anadolu kadını kadar emek verdim.’ diyemez.” dedi ve devran döndü. Sonunda kadın hak ettiği değeri buldu. Türk kadını seçme seçilme hakkına sahip oldu.
1923’ün Ocak ayında İzmir de halka konuşurken kadınlarla ilgili düşüncelerini ve yapmak istediği devrimleri rahatça dile getirebilecek kadar cesur bir lider düşünün. “Bir toplum cinslerden yalnız birinin yüzyılımızın gerektirdiklerini elde etmesiyle yetinirse, o toplum yarı yarıya zayıflamış olur. Bizim toplumumuzun uğradığı başarısızlıkların sebebi kadınlarımıza karşı ihmal ve kusurun sonucudur. Kadınlarımız ilim ve fen sahibi olacaklar ve erkeklerin geçtikleri bütün öğretim basamaklarından geçeceklerdir.” diyordu lider. Farkındaydı kadınların hor görüldüğünün, dışlandığının ve buna bir dur demek istiyordu.
Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Bildirgesi gibi önemli kararların daha ortada olmadığı tarihlerdi söz konusu olan. 1926 Medeni Kanun’un kabulü, 1930 Kadınlara Belediye Seçimlerine Katılma Hakkı ve 1934 Milletvekili Seçme ve Seçilme Hakkı verilmesi. Avrupa, Amerika ve Asya da birçok ülkede kadınlar bu haklara sahip değilken Türk kadını bir devrim yarattı büyük Atasıyla.
TBMM’de Kadınlara seçme -seçilme hakkının verilmesiyle ilgili görüşmeler yapıldığı sırada Atatürk “Türk kadınına bu hakkın bir lütuf olarak verildiği kanaatinde değiliz. Kimse bu kanaatte olamaz. Bir memlekette ki, yurdun her tarafı istilâya uğradığı zaman, kadınlar ateş altında erkeklerle beraber omuz omuza çalışırlar, memleketin geri kalan kısmını korumak ve beslemek için tarlanın kara toprağından yiyecek çıkarmaya çalışırlar, elbette bu varlıkların yurdun her köşesinde ve her tabakasında söz söylemeye hakları vardır.” diyerek mebuslara seslenirken mebuslar elleriyle sıra kapaklarına ve ayaklarıyla yerlere vurarak protesto etmişlerdir.
İstiklal yolunda her konuda olduğu gibi Atatürk bu konuda da çok zor şartlarda bazı şeylerin savaşını vermiştir. Tunalı Hilmi Atatürk’ e bu konuda destek veren pek az kişiden biridir. “Kurtuluş Savaşı’nda cephane taşıyan, mermi taşıyan analarımızın bacılarımızın başına vuruyorsunuz. Savaşta cephane taşıyacak, yiyecek taşıyacak ama siz oy hakkı vermeyeceksiniz , olabilecek şey mi bu?” demiştir.
1935 seçimlerinde Türk kadını 18 milletvekili ile meclise girmiştir. Hindistan Kadınlar Birliği 1938’de Atatürk ‘ün ölümü üzerine yayınladığı bildiride onu “Kadın Haklarının tarih boyunca gelmiş en büyük savunucularından biri” ilan etmiştir. Atatürk’e göre kadının en büyük vazifesi anneliktir. Bu yüzden sağlam karakterli, donanımlı, çağı yakalayan evlatlar yetiştirmek için kadınlarımız erkeklerden çok daha aydın ve bilgili olmaya mecburdur.
Türk kadınına yıllar önce daha birçok ülke bunu düşünmezken verilen haklar koruması gereken büyük bir hazinedir. Korunmalı ve değeri bilinmelidir. Korunmalıdır ki kirli eller onlara dokunamasın, değeri bilinmelidir ki bu hakları hor görenler layığını bulsun. Türk Kadını kendi hakkını savunmalıdır ki Atası yattığı yerde huzurla uyusun.
Yorum Bırak