Uzun zamandır yazacak konu bulamamaktan yakınıyordum. Ne yazacağımı bilemiyor, kalemi elime aldığımda öylece kalıyordum. Ama bugün bir şey fark ettim. Konu bulmak için o kadar da düşünmeme gerek yokmuş aslında. Çünkü çevremdekiler sağ olsun, ekstra bir şey yapmadan bile kolaylıkla malzeme veriyorlar bana. Ama küçük bir bilgi vermeliyim, tırnak içinde yazılmış olan kısımlar özellikle konuşma diliyle yazılmıştır. Neyse, lafı fazla uzatmadan bugünün konusuna geleyim. Çağımızın sorunu; Ben, ben, ben!
Kendilerini önemli görmeler, küçük dağları ben yarattım pozları, tırnağı kırılsa dünyayı yakacak halleri, en ufak bir şeyde kıyamet kopmuşçasına ortalığı velveleye vermeleri…
“Öğretmenim bana bağırdı, depresyona giricem.” Neden çocuğum, neden kızdı öğretmenin sana? “Sınavdan ayakkabı numaramdam düşük not aldım da.” Aferin evladım, otur! Sıfır! “Sınavım çok kötü geçti, kendimi kesicem.” Kaç aldın sınavdan? 30? 40? 50? “99 aldım yaa! Nasıl 100 olmaz? Nereden gitti ki o bir puan? Nasıl gözümden kaçar?” Hayır, geçer not almakla kalmayıp 95 üstü almışsın bir de. E daha ne istiyorsun acaba? “Annemle kavga ettim. Bu defa kesin kararım, intihar edicem.” Aaa! Ne oldu? Neden kavga ettiniz? “ Canım sıkkındı. Atarım giderim vardı.” Vay anasını! Ne büyük sorun ama. Helvan nasıl olsun canım? Fıstıklı mı seversin? Ya da az yağda mı kavuralım? Bari yiyenler kilo almasın.
Bunlar kendi çapında benmerkezciler. Çevreye pek zararları yok, kendi sorunlarında kavrulup gidiyorlar. Ama bir de bunu saygısızlık boyutuna taşıyanlar var. Ki onlar anlatmakla da anlaşılmaz, anlaşılamaz.
“Hocanın teki canımı sıktı, e disipline gitmeyi de gözüm yemiyor. Yüzüne bir şey söyleyemedim, ben de arkasından yedi ceddine sövdüm saydım.” İyi halt ettin! Karşındaki bırak öğretmenin, yoldan geçen bir yabancı bile olsa senden büyük. Ergen olman bir şeyi değiştirmiyor. Saygısızlığa hakkın yok. Hani beterin beteri vardır derler ya. Daha büyük saygısızlık olabilir mi diye düşünmeme bile gerek kalmadı. Bunun dahası da varmış, gördüm.
“Keyfim yerinde değildi. Ay biliyo musun boğazım da birazcık acıyo. Okumıycam İstiklal Marşı falan. Hatta bir dahakine törene bile gelmicem. Ne o öyle dikil ayakta boş boş.” Pardon!? Allah’ım duy da delirme! Senin o tenezzül etmeyip okumadığın marş ne hikayeleri, ne fedakarlıkları, ne acıları barındırıyor sen farkında mısın? Gerçi benimki de soru. Böyle bir şey söyleyenden atalarının, ecdadının farkında olmasını nasıl beklersin ki?
Bu kadar örneğin üzerine, sözün özü, köreliyoruz. Yıllar geçtikçe, özenti zihniyeti arttıkça köreliyoruz. Değerlerimizi, saygımızı, her şeyimizi kaybediyoruz. Bu durumun içine sürüklenirken vaziyetin farkında bile olmuyoruz. Ve böylece geri dönüşü olmayan bir yola giriyoruz.
İlk Yorumu Siz Yapın